Zaman, Ateş ve yıldızlar..

Zaman ,insanın zihniyle aynı oranda akıp durağanlaşıyor..Balık tutmak için oltasını atan balıkçı; beklemesi ve sabırlı olması gerektiğinin farkında.. Yetiştirmesi gereken şeyleri olan biriyse zaman kaybetmemesi gerektiğinin..Ve bazen zamanın tüm akışı sessiz sedasız sahile oturmuş birinin ellerinde işleyiveriyor..Akışa sırtını döndüğü an ; uçsuz bucaksız denizler ve hafiften esen rüzgar, zamanı insanın gözünde tamamen durdurabiliyor. Ruhu dinlendirmekten daha çok arındırmak gerektiğinin farkına varıveriyor..

Çocukken köye gittiğimiz zaman dedemin ocaklığının başına geçer,yanan ateşi izler ve onun yaydığı ışığın gölgesinde ellerimle gölge oyunu oynardım. Ateş ,çevresini ısıtıp ışıtmakla kalmaz çocuk kalbimi de cıvıl cıvıl ediverirdi..Şimdilerde yanan tüm o sobalar ve kuzineleri ne kadar özlesem de ateşin sıcaklığını dolduramadılar içime..Zaten o ocaklıkları da kapattılar..Her köyde, her evde sobalar hatta kaloriferler bile var.. Kabristana mersin götürürdük dedemle eskiden ve gayet tabi mersin falanda satılmıyor artık..Her şeyin inanılmaz bir hızla değiştiğini görmek canımı epey sıkıyor anlayacağınız..
Ateş bir çok eski evde eskisi gibi değil elbette şimdi. Yine de yüreğimizdeki iyiye dair ateşi söndürmemeleri için çöken karanlıktan korkmadan altını iyice doldurmak gerek.. 
Endişe ise korkudan bir tık daha ileride bir duygu. Korkunun korkusudur endişe. "Başımıza bir şey mi gelecek" korkusu..
Bir de yalnızlık var sessiz ve derinden işleyen.. Yetmezmiş gibi inceden inceye kulağına seslenen ve kimilerine göre sadece Allah'a mahsus olduğu iddia edilen bir eylem.. Öyle de zaten.
İnsan kaçtıkça kendi yalnızlığından yine kendisini kendisiyle başbaşa bırakan bir başka yalnızlıkla kalıverdiğini görecektir. Dünyanın en güzel şehirlerinde,en güzel aktivitelerin olduğu yerlere, kendi yalnızlığında kavrulan bir insanı götürdüğünüzde ; oranın hiç bir yerden farklı olmadığını hissettirecektir size. Yani insanın derdi de dermanı da yine kendi içinde.. İnsanın içi neresiyse, her yer orası oluveriyor işte..Nereye giderse gitsin, bir enkazın tam ortasında yüreğine oturmuş olan kaya parçaları orada da beliriveriyor.
Çünkü yalnızdır insan...
Hep kalabalıklara karışma telaşı bundandır. Kalabalık yalnızlıklar, yalnız kalabalıklar oluşturur şehir şehir, ülke ülke..
Neyse.. 
Her şeyin büyük bir hızla değiştiğini görmek ve benim tüm bunlara hiç ayak uyduramamış olmam canımı epeyce sıkıyor. Ortaokulun son demlerinde tanıştığım edebiyatın muhteşem cazibesi mesela, aynı çıplaklığını koruyor hâlâ bende.. Şiir ve tiyatronun tanıştığımız ilk günkü gibi kalışı ya da. 
Hatta o ocaklıktaki gibi ellerim hâlâ..
Yine de aylarca çalıştıktan sonra, tırnaklarım yanacak kadar acımaya başlamış olsa da ; istediğim soloyu nihayet atabilmiş olmam güzel.. Beni Ece Ayhan ile tanıştıran Sahir abinin kulağıma küpe ettiği alengirli tüm tecrübeleri güzel..
Birlikte izlenen filmler, okunması için sabitlenmiş kitapların içindeki kelimeler, kaydedilmeye kıyılamamış ve taslaklarda esir kalmış şiirler, özlem dolusu çıkarsız sevgiler hep güzel.. 
Ve Konur Sokak'taki o sahafcılar..
Onlar da çok güzel.. 
Bir de;
Geceleri bazı yıldızlar daha aydınlıktır. Adeta bir manşet gibi parlarlar. 
Çocuklardır bu yüzden onları toplayanlar. 
Dudaklarımdaki şarkının sesi giderek yükseliyor şimdi..Her gün bir adım daha yaklaşıyorum kendi limanlarıma.. Bir notayla maviyi, diğerleri ile yıldızları yer yüzüne indirebilecek kadar güçleniyorum..Ve lacivert kokular yayılıyor sokaklarıma.. 
Yine de bir yanı yırtılmış bir ayakkabı ile rahatça fırlatabileceğim bir cümle arıyorum hâlâ kendime..
Ben de böyleyim işte..



Yorumlar

Popüler Yayınlar