Monolog

Ankara'nın sonu paşa ile biten semtinde duvarlarla çevrili bir evim vardı. Atların bağlandığı,hırsızların atladığı ve bir fahişenin sıkça iş yaptığı bir duvardı..O evde bazen; içinde som bir altın bulunan üstü açık bir araba gibi hissederdim kendimi..Arada öyle hissetmek güzel tabi.. Duvarlarımda siyasal öğrenciler her gün ülkeyi başka bir slogan eşliğinde kurtarırdı.. Bir türlü sevememiş insanların adları da kazınırdı.. Bende hiç tanımadığım insanların hikayelerini merak ederdim..Taa ki üst kattaki Cevriye teyze belediyeye duvarları silmeleri için haber gönderene kadar..  Bense o zamanlar güzel şiirler yazayım diye düşünürken iyinin ve çizginin kafiyesine takılıp kalmayı öğreniyordum..
Yıldızlara basa basa yürüdüğüm zamanlardı..Kitaplarımı suikast için kullanıyordum..Dünyayı patlatmıştım sadece bir mızıka ile ve burada ne demek istediğimi o zamanlar da sadece ben anlıyordum; yine sadece ben anlıyorum... Bir eylül akşamı son ortalamam belli olurken iki ayrı anahtarı iki ayrı insana bırakıp gitmek için yola çıkıyordum.. Hikaye orda bitiyordu..Aslı kayıp bir öyküdür bu.. Özünde siz silik bir cennet hayalinin peşinde raks ederken yazıldı..
Şimdi geriye dönüp baktığımda aldığım ve almadığım her kararın arkasında duramadığımı görüyorum.. İnsan neyden ibaret ki zaten? Aldığı ve alamadığı her karardan başka..
Kendimle konuşmaktan,kendimle başbaşa kalmaktan çekindiğim zamanlar bile oldu . Kendim bana "neden yaptın" ya da "niye yapmadın" falan sormasın diye... O ne zaman bir şeyler fısıldayacak olduysa ben hep konuyu değiştirdim.. İnsanların yüzlerini güldürüp,keyifli zaman geçirmelerine sebep olduktan bir kaç dakika sonra bile arka taraflarda bir yerde yine kendimle başbaşa kalmaktan kurtulamadım. Keyifleri tonlarca Washington portakalından daha demokrat olan kimsenin de keyfini kaçırmadım..Yeri geldi anneme bile belli etmedim içimdeki fırtınaları. İki bin on altının yazında ise kendi kaderimi kendim çizmek istedim.. O duvarlı ev var ya o duvarlı ev..İşte o ev her şeye şahit..Yeri geldi aldatılan her erkek gibi baktı yüzüme; yeri geldi tomurcuk açan bir filiz gibi. Bende o eve karalanmış bir kaç küçük not,bir sırt çantası ve unutulmayacak anılarla veda ettim karşılık olarak.. Şimdi an itibariyle yeni yaşımı kutluyorken kendi ayak izlerimin de aklıma gelmesi gayet normal tâbi, her insan gibi..Bir zamanlarki deliliğime şahit olanların şimdi "ne kadar degişmişsin ozan" demelerini de hiç yadırgamıyorum haliyle.. Değişmemek elde mi? Yuvası fırtına yüzünden yıkılan kırlangıç daha ılıman yerlere çekmedi mi evini? Uçurtması iki defa takılan çocuk üçüncüsünde daha sağlam bağlamadı mı ipini? Acısına daha fazla katlanamayan bir hastaya; enkaz altındaki bir idam daha çekici gelmedi mi? Değişmemek elde mi? 
Şimdi kendimizle olabildiğince başbaşa kalabilme fırsatı yakaladığımız bu günlerde bazı şeyleri daha iyi anlıyor insan. Uzun zamandır yapmadığım ama öncesinde çokça yaptığım tüm hatalarımla yüzleşebiliyorum..Daha da önemlisi neyi isteyip istemediğimi idrak edebiliyorum..İlkokulda tam dört defa öğretmen değiştirmiştim. Her birine de büyüyünce ne olacaksın diye sorduklarında hep aynı şeyi söylemiştim. Büyük bir orkestranın şefi.. Çocukluğumdan beri içimde büyük bir uktedir ve annem dışında kimse bilmez. Bando takımlarında şeflik yapmış olmam bu arzumu hiç bastırmadı tabi:) Çocukluğumdan beri hayalimdeki tek meslek ünlü bir maestro olmaktı. Sadece onları kıskanırdım.. Ankara yıllarımda senfoni orkestralarına gidip maestronun gözümdeki önlenemez yükselişine daha fazla katlanamadığım için çok yarıda bırakıp kaçmışlığım bile oldu..Artık yeterince büyüdüğümüzden mi ya da başka bir şeyden mi bilmem ama kendi orkestramı belki de kendim yaratabilirim diye düşünmeye başladım. Belki bir ilkokulun bahçesinde ya da bir çocuğun gözlerinde.. Her neyse işte..Bir yöne adanmayan ruh yönsüz kalır demişler. Ne de güzel söylemişler.. Yeni yaşımda bunu daha iyi anlıyorum. 
Şimdi kararlarım daha stabil.. 
Bir kadına aitim mesela. Tek bir kadına..Sadece onun hüzünleri hüzünlendirebilir beni..İsmini büyük annesinden alan bütün sokakları ona benzetiyorum. Onunla bir şekilde kurduğum bağ benim için kıymetlerin en değerlisi. 
Bir he dese; Ortadoğu'ya barış gelir belki. Belli mi olur tahliller müspet çıkar falan.. Bilim doğurgan,din daha eğlenceli olabilir. Dilerse yörüngeye bile yerleşir,uydudan bile çekebilirim onun için inan.. Gelmeme ihtimalinin yüksekliğinden korkmayacak kadar bir kadına aitim sadece... Duvarındaki resmini, duvarıma koyabilecek kadar.. Ayağı taşa değmesin..Ne diyeyim..
Mesela bir kitaba aitim . Her sayfası içime ok gibi saplanan.. Dört çocuğa gözlerini vermiş bir dayıyım mesela. 
Bir amaca yelken açmış gidiyoruz şimdi her birimiz.. 
Biliyorum..
Nisana, bahara, tüm insanlığa... 
Kararlarının arkasında durabilen delikanlı yüreklere..
Ölülerin nabzının çok hızlı attığını şahsi tecrübelerinden bilenlere...
Markalaşan deneyimlerini fark edebilenlere..
Sonu paşa ile biten bütün semtlere..
Ülkedeki tüm duvarlı evlere bir de..
Selam yolluyorum.. 

Yorumlar

  1. Normalde saniyeler içerisinde yazdıgım satırlar, buraya yorum olarak geleceği zaman toparlanamıyor saatlerce. Yazılıp defelarca siliniyorlar istemsizce... Bir insanın yaș alırken kendisiyle hesaplașması bașka ne kadar güzel anlatılabilirdi ki? 2009'un o çetin kıșında tanıștığımız o ıșıklı sahneden, Ankara'nın pașa ile biten semtine kadar her noktada biriktirdiğimiz anılarımızla birlikte, "Ne kadar değișmișsin Ozan!" diyebilecek kadar değișimlerini izleyebilcek kadar șanslıyım. Ve en güzeli her geçen gün kelimelerini bu kadar özel ve güzel yanyana getirip "Ozan sanki burda beni anlatmıș" diyebildiğim için... Iyi ki...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar